AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın “21. Yüzyılda Sosyolog Olmak” konusunu anlattığı konferansa; Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, Sosyoloji Bölümü öğretim elemanları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Açış konuşmasını yapan Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, Rektör Karakaş’ın yoğun programı içerisinde kendilerine vakit ayırdığı için teşekkür etti. Koçak, “Rektörümüzün 30 yıllık bir emeği var. Yakın bir zamanda da bölüm başkanlığını bana tevdi etti. İnşallah hakkını veririz. Hocamızı, mahcup etmeyiz. Bu bölümde, Hocamızın kendi çocuklarına gösterdiği emekten fazla emeği vardır. Bunu bilenler bilir. Her zaman bizim yanımızda oldu” diye konuştu.

Açış konuşmasının ardından AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, “21. Yüzyılda Sosyolog Olmak” konusunu anlattı. 14 Kasım Dünya Sosyologlar Gününde Sosyoloji Bölümü öğrencileri ile bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Karakaş, “Dünya Sosyologlar Gününde öğrencilerle bir arada olmaktan mutluyum. Ders, söyleşi, seminer, konferans bunlar araştırmanın dışında bir akademisyenin zevk alarak yaptığı işlerdir. Ben uzun zamandır idarecilik yapıyorum. Onların dışında da çok idarecilik görevlerimiz oldu. Sadece üniversitede değil, YÖK, Üniversitelerarası Kurul, TÜBİTAK, TÜBA ve ÖSYM gibi çeşitli yükseköğretim kurumlarında komisyon, kurul ve çalışma gruplarında bulundum. Hala da Rektörlük dışında bu görevlerim devam ediyor” dedi.

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın “21. Yüzyılda Sosyolog Olmak” konusunu anlattığı konferansa; Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, Sosyoloji Bölümü öğretim elemanları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Açış konuşmasını yapan Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, Rektör Karakaş’ın yoğun programı içerisinde kendilerine vakit ayırdığı için teşekkür etti. Koçak, “Rektörümüzün 30 yıllık bir emeği var. Yakın bir zamanda da bölüm başkanlığını bana tevdi etti. İnşallah hakkını veririz. Hocamızı, mahcup etmeyiz. Bu bölümde, Hocamızın kendi çocuklarına gösterdiği emekten fazla emeği vardır. Bunu bilenler bilir. Her zaman bizim yanımızda oldu” diye konuştu.

Açış konuşmasının ardından AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, “21. Yüzyılda Sosyolog Olmak” konusunu anlattı. 14 Kasım Dünya Sosyologlar Gününde Sosyoloji Bölümü öğrencileri ile bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Karakaş, “Dünya Sosyologlar Gününde öğrencilerle bir arada olmaktan mutluyum. Ders, söyleşi, seminer, konferans bunlar araştırmanın dışında bir akademisyenin zevk alarak yaptığı işlerdir. Ben uzun zamandır idarecilik yapıyorum. Onların dışında da çok idarecilik görevlerimiz oldu. Sadece üniversitede değil, YÖK, Üniversitelerarası Kurul, TÜBİTAK, TÜBA ve ÖSYM gibi çeşitli yükseköğretim kurumlarında komisyon, kurul ve çalışma gruplarında bulundum. Hala da Rektörlük dışında bu görevlerim devam ediyor” dedi.

“Sosyoloji, toplumu anlama ve açıklama çabasıdır”

Sosyolojinin bir bilim olarak, Batı Aydınlanma sürecine paralel olarak oluşan bir bilim olduğunu ifade eden Karakaş, şunları kaydetti:

“Sosyolog da bu bilimin ortaya çıkması ile birlikte tanımlanan bir meslek olarak nitelendirilir. Modern sosyal bilim konsepti ve modern sosyal bilim felsefesi açısından baktığınızda böyledir. Sosyal bilim sadece modern ile mi sınırlıdır? Zaman dilimi ve gelişmeler açısından baktığınızda tabii ki değildir. Sosyoloji, toplumu anlama ve açıklama çabası ile tanımlanır. İnsanoğlu içinde yaşadığı toplumu, toplu halde yaşamaya başladıktan itibaren hiç merak etmemiş mi? Anlamaya ve açıklamaya çalışmak istememiş mi? Toplu halde yaşamaya başladığı andan itibaren insan çevresini, doğayı, kendi dışındaki insanları merak etmiş ve bu merakına dair sorular oluşturmuş. Bu sorulara cevaplar aramış. Dolayısıyla toplumun hakikatine ve gerçekliğine dair açıklama yapmış. Anlamaya çalışmış. Bunu din, sihir, büyü, felsefe gibi değişik çerçevelerde yapmış. Modern bilim perspektifinde yapmaya başladığı andan itibaren modern bilimin paradigması içerisinde yer bulmaya başladıktan sonra modern bilim çerçevesinde yapmıştır. Aslında modern bilimin geliştirmiş olduğu metodolojik yaklaşımlarla toplumu anlama ve açıklama çabası içerisine girildikten sonra bilim gayesi ile bilim perspektifinde toplumu açıklama çabasına girilmiştir. Belli ölçülerde bu doğrudur.”

“Sosyolojik düşüncenin tarihi insanlık tarihi ile başlar”

Sosyoloji biliminin toplumun tarihselliğinden ve soyutluğundan bağımsız tanımlanmasının eksik bir tanımlama olacağını kaydeden Karakaş, “Tek başına tarihselliği ile de tanımlayamazsınız. Başka tanımlanmış kriterlere göre de tanımlayamazsınız. Çünkü toplum çok karmaşık ve kompleks ilişkiler dünyasının oluşturduğu bir yapı ve olgudur. Bundan dolayı biz bu modern perspektifinin içinde sosyolojiyi bir bilim olarak tanımlayacağız. Şimdiye kadar sosyoloji tarihi adına yapılmış çalışmaları yok saymayacağız. Burada bir ayrım yaparak sosyolojik düşünceyi, sosyolojik bilgiyi modern sosyoloji bilgisinden belli ölçülerde ayrıştırmamız gerekiyor. Soyutlama değil, ilişkisizlendirme değil ayrı tanımlama” diye konuştu. Sosyolojik düşüncenin, insanoğlunun var olduğu andan itibaren var olduğunu belirten Karakaş, “Sosyolojiye ilişkin bütün tanımlar sosyolojik düşüncenin evreninde yapılmıştır. Dolayısıyla sosyolojik düşüncenin tarihi insanlık tarihi ile başlar. Sosyolojinin bilim olarak tarihinin ise 200 yılı aşkın bir serüveni vardır. Burada Dünya Sosyologlar Günü itibariyle 1901 tarihi sosyolojinin modern perspektifi açısından da geç bir tarihtir. Ama kim bir olguyu erken ya da ilk tanımlarsa o olguya dair hakikat oymuş gibi kabullenilir” dedi.

Bilimin, tanımlarla ilerlediğini vurgulayan Karakaş, sözlerine şöyle devam etti:

“Tanımlama yapamıyorsanız, yaptığınız bilimle ilgili bir sonuca ulaşmamışsınız demektir. Tanımlama, sınırlama ve sınırlama olmadan da bir konunun hakikati hakkında da sistematik görüş bildirme imkanınız olmuyor. Sosyoloji toplumun hakikatini anlama ve açıklama çabasıdır. En kısa şekilde bu şekilde tanımlıyoruz. Sosyolog bu çabayı sahip olduğu sosyolojik bilgiye vukuyet sağlar. Bu okuma ile sağlanır. Sahip olduğu veya sosyoloji derslerine katılarak, sosyoloji ile ilgili sosyolojik bilginin anlatıldığı ortamlarda bulunarak bu müktesebat oluşturulur. Takip ettiği bu bilgilenme sürecinde öğrendiği yöntemler vardır. Bunlardan birini tercih eder. Tercih ettiği yönteme, bu süreçlerde kendinde kabiliyet olan ama hem bu sahip olduğu bu sosyolojik bilgi hem de takip etmiş olduğu bilimsel yöntemle geliştirdiği sosyolojik muhayyileye dayanarak bu gayreti gösteren kişi sosyologdur.”

Sosyolog için önemli 3 olgu

Sosyoloji lisans programının ve daha sonraki lisansüstü süreçlerin temel gayesinin öğrenciye; sosyolojik bilgi öğretebilmek, yöntemler kavratabilmek ve muhayyilesini geliştirmek olduğunu ifade eden Karakaş, şunları söyledi:

“Sosyologda aranan bir anlamda temel vasıflar bunlardır. Eğer siz sosyolojiye dair üretilmiş bilgilerden haberdar değilseniz, bu bilgileri derleyen metodolojilerden haberdar değilseniz ve bu müktesebata dair sizin denklemler arasında ilişki kurabilme gücünüz gelişmemişse onu anlayamazsınız. Muhayyile varsa o ilişkiyi hemen kurarsınız. İlişki arasındaki denklemi kurar, problemi görür, tespit eder, teşhis eder ve çözümleme yaparsınız. Muhayyileden kast ettiğimiz; problem çözebilme gücü, ilişki kurabilme kabiliyeti, değişkenler arasında ilişki oluşturabilme yaklaşımıdır. Bütün bunlar, muhayyileyi oluşturur. Bu, size yorum yapma gücü verir. Açıklama kabiliyetinizi geliştirir. Eğer muhayyile kısmı yoksa 20. yüzyılda da 21. yüzyılda da sosyolog olamazsınız. Sosyoloji bilgisine sahip insanlar olursunuz ama sosyolojik muhayyile dediğimiz o kapasite yoksa bu bilginin çok fazla bir faydası olmaz ya da bu bilgiyi kullanma imkanınız olmaz. O yüzden bu 3 olgu sosyolog için gereklidir. Sosyolojinin genel müktesebatına sahip olmak, metodolojisini kavramak ve muhayyile gücünüzü geliştirmek.”

3G formülü

Sosyoloğun çalışma stratejisinin olması gerektiğini vurgulayan Karakaş,  “Ben bu çalışma stratejisini sosyolojiye giriş dersini anlatırken 3G formülü ile anlatıyorum. Bunlar; geçmiş, günümüz ve gelecektir. Sosyoloji ve sosyolog bunlar içerisinde günümüze odaklanır. Günümüzü anlamaya çalışır. Olmakta olanı anlamaya çalışır. Olmakta olanı anlayıp açıklamaya çalışır. Sosyal olaylar için yaşadığımız zaman dilimi açısından sıfır noktası yoktur. Etkilendiği mutlaka negatif ya da pozitif geçmiş bir bağlantısı vardır. Dolayısıyla geçmişe bakar, günümüze odaklanır. Geçmişe baktık, günümüzde olanları gözlemledik, belirli bir bilgi derlemesi yapıp sonuçlara ulaştık. Sosyolog için bu yeterli değildir. Geleceğe ilişkin ön görüsünün de olması lazım. Yani gelecek ile ilgili değerlendirmeler de yapabilmelidir” diye konuştu.

“Tarih geleceğe ilişkin de bir tasavvur oluşturmamıza da imkan sağlar”

Sosyoloji için tarih bilgisinin ve antropolojinin sosyolojik bilgiyi oluşturma ve muhayyileyi geliştirme açısından oldukça önemli olduğuna değinen Karakaş,  “Bu anlamda geçmişi bilgisine tarihten ulaşıyoruz. Tarih kadim bir sosyal bilimdir. Tarih, kadim bir sosyal bir bilim ise neden sosyolojiye ihtiyaç vardır sorusuna, tarihin yetersizliğinden cevabını veriyoruz. Geçmişi bize gösterir. Ama tarih geleceğe ilişkin de bir tasavvur oluşturmamıza da imkan sağlar. Günümüzde olmakta olana ilişkin anlayabilmemiz için yeterli veriyi sunmaz. Destek sağlar. Destek sağladığı için biz geçmişe bakıyoruz. Sosyolojinin bilim olarak ortaya çıkışının temel nedenlerinden biri; olmakta olanı anlama açısından tarihin yetersizliği, iktisadın da sınırlılığıdır. Yoksa bu her iki biliminde sosyolojinin incelediği nesne olan toplumu odak alır. Zaten sosyal bilim olarak hepsi aynı şemsiyenin altındadır” dedi.

  1. yüzyılda nasıl bir sosyolog olmalı sorusuna yaklaşımlar geliştirdiğini ifade eden Karakaş, geliştirdiği yaklaşımları tek tek açıklayarak anlattı. Karakaş, şunları söyledi:

“21. yüzyılda sosyolog,  disiplinler arası birikim ve bakış açısına sahip olmalı. İçinde bulunduğumuz şartlar, sosyal bilimin gelmiş olduğu seviye ve bugün sosyal bilim felsefesinin sahip olduğu yeni trendler dikkate alındığında bugün artık bizim disiplinler bir anlayışla sosyoloji yapma imkanımız kalmamıştır. Disipliner sosyoloji, modern bilimin ortaya çıktığı ve bu bilime eşlik eden siyasal ve toplumsal süreçlerin şekillendiği dönemin karakterine uygun olarak yapılmıştır. Bu dönemin temel siyasal karakteri ulus devlettir. Birey karakteri de ulusa ait olan bir tipolojidir. Öncesinde imparatorluklar vardı. İmparatorluklar kozmopolit yapılardı. Değişkeni çok fazlaydı. Homojinetisi yoktu. Heterojen bir yapıya sahipti. Ama ulus devlet homojinite üzerine kurgulanmış bir siyasal yapıydı. Bu siyasal yapı içerisinde olan bitenleri anlayabilmek için sosyal bilimciler zihinlerini buna odakladılar ve sosyal bilim dünyasında imparatorluklar döneminde olan bilim yapma biçimi filozofikti. Burada disipliner hale dönüştürdüler. Her bilim kendi kavramsal dünyasını, kendi teorilerini, kendi metodolojisini geliştirerek diğerlerinden de bağımsız olduğu iddiası ile değerlendirdi. O dönemin siyasal, toplumsal hakikatine paralel olarak disipliner anlayış ortaya çıktı. Zaman içerisinde özellikle II. Dünya Savaşından sonra ve 1980’li yıllar itibariyle daha somutlaşan 2000’li yıllara damgasını vuran gelişmeler, sosyal bilim dünyasında da yeni kavramları ortaya çıkardır. Bu disiplinler anlayışa yönelik çok ciddi eleştirel bakışlar ortaya çıktı. Siyasal boyutları olan gelişmeler, sosyal bilim felsefesinin paradigmasında da yeni muhayyilelerin çıkmasına yol açtı. Artık sosyal bilimleri yeniden düşünelim denildi. Bu disipliner, dar, ilişkisiz ve yardımlaşmasız sosyal bilim üretme anlayışı ile artık yol yürüyemiyoruz, olan biteni anlayamıyoruz denildi. O zaman multi-disipliner dedikleri anlayış ile bilim yapalım denildi. Bugün geldiğimiz noktada disiplinlerarası bir perspektif geliştirmeden sosyoloji yapmak mümkündür ama geçerli değildir. Ürettiğiniz bilginin geçerli olmasını istiyorsanız multi-disipliner bir perspektifte meseleyi ele almalısınız. Dolayısıyla 21. yüzyıl sosyoloğunda olması gereken en önemli vasıflardan birisi disiplinler arası birikim ve bakış açısıdır.”

“Sosyolog analitik düşünme kapasitesine sahip ve eleştirel olmalı”

Sosyoloğun analitik düşünme kapasitesine sahip olması gerektiğini belirten Karakaş,  “Bu aslında sosyologda başından itibaren olması gereken bir vasıftır. Meselelere at gözlüğü ile bakamayız. Tek değişkenle hareketle baktığınız da gördüğünüz yer o kadar olur. Değişkenli dünyanın çoklu yapısına ve o çoklu yapının bütünlüğüne vukufiyet sağlama ve bu vukufiyetle o dünyanın olgularını hakikatine uygun bir şekilde açıklayabilmek için analitik düşünme yeteneğimizi de geliştirmemiz gerekiyor” diye konuştu. Sosyologların eleştirel yaklaşım kapasitesinin önemli olduğunu söyleyen Karakaş, “Sosyolog eleştirel olmak durumundadır. Eleştiri sosyoloji teorileri içerisinde ayrı bir kategoride değerlendirilir ama sosyoloji ile ilgili bütün iddialar, bütün teoriler hepsi eleştirel bir kapasiteye sahiptir. Sosyoloğun eleştirel bakma gibi bir zorunluluğu vardır. Muhalif olmak eşittir eleştirel olmak değildir. Eleştiri, çift yönlüdür. Negatif boyutu da pozitif boyutu da vardır. Olguyu tanımlarken; bağnazca yaklaşım ve kesin inançlılık sosyolojide yoktur. Eleştirel bir duruş, eleştirel bir bakış vardır. Eleştirel bakışın altının da dolu olması gerekir” dedi.

“Sosyolog tespit, analiz ve teşhis kapasitesine sahip olmalı”

Sosyoloğun tespit, analiz ve teşhis kapasitesine sahip olması gerektiğini belirten Karakaş, “İncelediği olayları tespit etmeli, ayrıştırabilmeli, değişkenleri görebilmeli daha sonra bunlar arasında ilişki kurabilmeli ve bu ilişkiden hareketle çözümlemede bulunabilmeli. Bu yüzden tespit, analiz ve çözümleme vasfı da önemli” ifadelerini kullandı. Sosyoloğun etkili bir yazı diline hakim olması gerektiğinin önemine değinen Karakaş,  “Sosyolog ortaya koyduğu bulguları ve bu bulgulardan hareketle yapacağı yorumları yazı ile ifade edecek. Etkili yazı bir diline hakim olmak da bugün, sosyoloğun önemli vasıflarından birisidir. Sözel özelliklerinin gelişmiş olması gerekir. Ama bilimsel bilgisini ortaya koyacağı, kamuoyuna sunacağı eleştiriye açık hale getireceği ürünü için değerlendirdiğimizde etkili bir yazı dili önemli” diye konuştu.

“İstatiksel analiz yapabilme bilgi becerisi önemli”

Sosyoloğun metodolojik bir perspektif oluşturarak olguların analizinde metodolojiler içinde geliştirilmiş birtakım istatiksel teknikleri kullanabilme kapasitesinin de önemli olduğunu vurgulayan Karakaş,  “Uygulamalı sosyoloji diye bir alandan bahsediyoruz. Bu uygulamalı sosyolojiyi görmezden gelen bir anlayışta vardır. Sosyoloji tamamen uygulamadan ibaret değildir. Çünkü soyutlama olmadan sosyoloji yapamazsınız diyen anlayış da vardır. Yorumlama, düşünme üretmeden sosyoloji yapamazsınız. Teorisi olmadan pratiğini kurgulayamazsınız. Ama pratiği de göz ardı edemezsiniz. Bazı verilere pratik ile ulaşabiliyorsunuz. Bu ikisi arasında denge kurulmak kaydıyla istatiksel analiz yapabilme bilgi becerisi de önemlidir” dedi.

“Sosyolog iyi bir gözlemci olmalı”

Sosyoloğun en önemli vasıflarından birinin iyi bir gözlemci olması olduğunu belirten Karakaş, “Çünkü üzerinde konuştuğu konu ve olguya ilişkin yapılmış yorumları, verileri derlemek önemlidir ama olmakta olan bir olguyu inceliyorsa sıkı bir gözlemci olmalıdır. Gözlediği olgudaki ayrıntıları görmeye gayret etmelidir. Ana değişkenlerin yanında ayrıntılara da bakabilme kabiliyetini bu anlamda geliştirmelidir” ifadelerini kullandı.

“21. Yüzyılda Sosyolog Olmak” konferansı Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak’ın Rektör Karakaş’a çiçek takdimi ile sona erdi.

15 Kasım 2023, Çarşamba 317 kez görüntülendi